Salı, Şubat 05, 2013

Veee kitabımız raflar da yerini aldııı:))


Blog yazarlarının beklenen kitabı çıktı



Yemek yapmaya tutkun 42 blog yazarını bir araya getiren Bloglardan Sofranıza Seçme Lezzetler raflardaki yerini aldı. Yemeğe dair farklı algıların, beğenilerin ve yorumların buluştuğu kitapta; her blogger’dan 3 tarif olmak üzere toplam 126 tarif bulunuyor. Blog yazarları paylaştıkları tariflerle, “Bugün ne pişirsem?” diye düşünenler için yöresel yemeklerden dünya mutfağına, tuzlu atıştırmalıklardan tatlılara uzanan ilham verici seçenekler sunuyor.
Şef Eyüp Kemal Sevinç’in öncülük ettiği sosyal sorumluluk hareketinin ürünü olan kitap, Coca-Cola’nın desteğiyle EKS Mutfak Akademisi tarafından yayınlandı. Editörlüğünü Ebru Atlan Tecirlioğlu’nun yaptığı kitapta yer alan fotoğraflar ise Nilay Tulum tarafından çekildi. Kitabın satışından elde edilecek gelir AÇEV’e bağışlanacak. Alfa Kitap tarafından dağıtımı gerçekleştirilen Bloglardan Sofranıza Seçme Lezzetler’i, kitabevlerinde ve online kitap satış sitelerinde bulabilirsiniz.

Perşembe, Ekim 11, 2012

HAREM FOX TV DE BAŞLADI:))

Uzun zamandır sağlık nedenlerimden dolayı tiyatro dışında ekranda olamıyordum.Sevgili Gani Müjde HAREM projesinden bahsettiğinde heyecandan ayaklarım yerden kesildi :) Aylarca bu proje üzerine sohbetler hayaller kurduk ve ne mutlu ki şuan kurduğumuz hayalleri bile aşan bir platomuz ve mükemmel bir ekibimiz var:) Gece gündüz hummalı bir çalışma var Harem'de oyuncu kadrosu ile görüntü ve reji kalitesi ile sizlere en iyiyi verebilmek için tüm gücümüzle çalışıyoruz.30 Eylül pazar günü  görücüye çıktık ertesi gün gelen sonuçlar hepimizin yüzünü güldürürken omuzlarımıza da bir o kadar daha yük ve mesuliyet bindirdi.Sakın şikayetçi olduğumu düşünmeyin aksine çok çok mutlu olduğum için sizlerle paylaşmak istedim bu süreci:))Şimdi biraz da ön hazırlığımızdan ve oyuncu kadromuzdan bahsedeyim sizlere.

HAREM Platomuz 1 ağustos 2012 de kiralandı, 2'sinde malzeme siparişi,3'ü malzeme inişi, 21 eylülde taht salonu çekim. 
1 ağustos - 7 eylül arasında, 38 günde 182 kostüm hazırlandı, dekorda 8 demirci, 23 marangoz, 18 propçu çalıştı.Kostümler, 1 kostüm tasarımcısı, 3 terzi, 1 şapka tasarımcısı ve 1 ayakkabı ustası tarafından hazırlandı veeee  dekor bittiğinde, platodan 21 ton malzeme kırıntısı atıldı. Platoya gelen, taşınan, kullanılan malzemenin tonunu siz hesap edin :)

SULTAN KÜÇÜK ESAT (Levent Üzümcü)
Basurlular’ın canlarından çok sevdiği Sultan’ı.
Hiç erkek çocuğa sahip olamamış, kırk beş kız çocuğu var. Bu yüzden tahtın Kızılyay tarafından ele geçirilmesinden korkuyor.
Ölüm korkusu sarmış, oldukça paranoyak.
ULAN BATOR (Mehmet Ali Erbil)
Sultan Küçük Esat’ın en büyük rakibi Kırım Kongo Kralı.
Esat’a inat kırk beş erkek çocuğa sahip.
Amacı Basur topraklarını ele geçirmek.


MOZAİKLİ VALİDE SULTAN (Nurseli İdiz)
Sultan Küçük Esat’ın üvey annesi.
Yaptığı bir hatadan dolayı zamanında Esat mozaikletmiş onu.
Kızı Zehire Sultan ve Çıngıraklı Hamit Paşa’yla bir olup Küçük Esat’ı öldürmeyi planlıyor.
Kızı Zehire ile birlikte saraydaki cariyelerin erkek çocuk doğurmaması, hamilelerin bebeklerini düşürmesi için elinden geleni yapıyor.
ZEHİRE SULTAN (Belma Canciğer)
Küçük Esat’ın sinsi, entrikacı üvey kız kardeşi.
Tuttuğu adamlarla sürekli abisini öldürtmeye çalışıyor.
Bu konuda en büyük yardımcısı Çıngıraklı Hamit Paşa.
Oğlu Vekilcan tahtın tek varisi şimdilik.


ABİDE SULTAN(Gamze Karaman)
Ulan Bator'un dünyalar güzeli kız kardeşi Küçük Esat'ı öldürmek üzere saraya cariye olarak gelir veeee...
ÇINGIRAKLI HAMİT PAŞA (Önder Açıkbaş)
Küçük Esat’ın sağ kolu.
Küçük Esat ona çok güveniyor ama arkasından çevirdiği işlerden bihaber.
Zehire Sultan’ın kötü işlerinin uygulayıcısı.

ZİLLİ HATUN (Zuhal Yalçın)
Harem’i yöneten kadın. Elindeki zili ile ortalığın tozunu attırıyor.
FEMİNEN AĞA (Uraz Kaygılaroğlu)
Harem’deki hatunlara endam, işve, saray kuralları öğretip dersler veren Harem Ağası.

ÇEŞMİ FESAT HATUN (Başak Sayan)
Harem’deki diğer kadınlar gibi en büyük amacı Sultan’dan hamile kalabilmek ve tahtın varisi olacak erkek bir çocuk dünyaya getirmek olan fesat bir kadın. Amacına ulaşıp Sultan’ın çocuğuna hamile




Toplunur Hatun (Çiçek Dilligil)
Küçük Esat'a erkek çocuk verebilmek için elinden gelen yapan ancak strese girdiğinde kendini yemeye veren sevimli fettan  bir kadın.
KARE MURAT (Murat Arkın)
Küçük Esat’a aşırı sadık, onun için canını verecek fedaisi. Sultan’a gönülden bağlı. Ne zaman nereden çıkacağı belli olmayan, hiperaktif bir tip.







Çarşamba, Haziran 27, 2012

SEVGİ AĞACI

SEVGİLİ DOSTLAR ARKADAŞIMIZ Leyla Güner HANIMEFENDİ BİR ETKİNLİK DÜZENLEMİŞ SİZLER DE BU GÜZEL VE ANLAMLI ETKİNLİKTE TUZUMUZ OLSUN DERSİNİZ DİYE MAİLİNİ AYNEN KOPYALIYORUM.

Etkinliğe sevgi ağacı dememin sebebi biz TÜRK MİLLETİ olarak kökleri sağlam bir ağaç gibiyiz ağaçtaki her yaprak yeşeren umudumuzdur..Yapılan bu sevgi ağacımızın her yaprağı Kadınlarımızı kadınlığımızı temsil edecek..
. 30×30 ebatında kumaş üzerine elinizin emeği ile yapılmış dantel, kumaş boyama, örgü, kurdele nakışı, kanviçe, tığişi, resim, şiir yazabilirsiniz, kırkyama, nakış, boncukişi , mesleğinizle ilgili resim vs aklınıza gelebilecek bir çok şey emeğinizle katılırsanız çok sevinirim..,

Katılanlar arasında ÇEKİLİŞ yapmaya süpriz paket olarak 2 kişiye HEDİYE vermeye karar verdim .Sevgi agacı kampanyamız 16 ekim 2012 de bitiyor….. .Resimlerin çekip yayınlıcam çok teşekkürederim..
.1–İzleyicim olmanız
2- kampanya ve hediye çekilişini blogunuzda facebookta duyurmanız.
3-El emeği ile yapıp gönderdiğiniz her parça +1 çekiliş hakkıdır
Yorumlarınızın altına isim ve mail adresinizi yazarsanız çok memnun olurum…
228 sokak no-7 d:1 bayraklı-İZMİR
Bu adrese gönderirseniz sevinirim..

Bitirip açılışımızı yaptıktan sonra katılan tüm arkadaşlarımızın ortak görüşüyle isteği ile ne yapılması gerektiğine karar verilecek. Bir hayır kurumuna bağış yapılabilinir veya daha başka vs
Hediyeleri ben kendim hazırlayıp sürpriz paket olarak yollayacağım…


https://www.facebook.com/events/431326273565245/   bu adresten de bu etkinliğe ulaşabilirsiniz.

Çarşamba, Nisan 18, 2012

EKMEĞİMİ SEVİYORUM
BAYAT EKMEK İSRAFINA SON !!!

 Bizler EKS - Yemek Blogları platformu olarak ,ekmek israfına dur diyoruz. Ülkemizde her sene 44 milyar ekmek üretiliyor ve bu ekmeklerin 4 milyarı ne yazık ki israf ediliyor.Ekmek israfının günlük maliyeti ise tam olarak 2.6 milyon lira.İstanbul Halk Ekmek A.Ş. Edirnekapı İşletme Müdürü Abdullah Arslan’ın TBMM sunduğu yazılı rapora göre; günlük üretilen 120 milyon ekmeğin 12 milyonu çöpe atılıyor.Yani her 10 ekmekten biri israf ediliyor.Ülkemizde her sene israf edilen ekmeklerle 60 tane hastane,180 tane okul inşa ettirebileceğimizi biliyor muydunuz?

 İSRAF ÖNLENEBİLİR

 Ekmek israfının önüne geçmek ve bu vesile ile milli servetimizin kaybolmasını engellemek, basta evlerde ev hanımları olmak üzere,okullar,hastaneler,yemekhanesi olan iş yerleri,askeri tesisler gibi bütün toplumumuzun farklı kesimlerinin dikkat etmesi gereken bir konudur.Bu konuda halkımızı ve işletmeleri bilinçlendirme çalışmalarının kesintisiz sürdürülmesi gerekmektedir.

 EKS - YEMEK BLOGLARI PLATFORMU

 EKS - Yemek Blogları Platformu üyeleri olarak bizler;Şefimiz Eyüp Kemal Sevinç önderliğinde bu konunun takipçiliğini üstlendik.15/04/2012 Pazar günü bu konuyla ilgili baslattığımız çalışmalarımızın bir kısmını EKS Mutfak Akademisi’nde yaptığımız etkinliğimizle gerçekleştirdik.Bu etkinlikle , Show Tv Ana Haber Bülteni’ne haber olarak girişimimizi bütün Türkiye ile paylaştık.Her blog yazarı kendine özel reçetelerini uygulayarak bayat ekmeklerden;mantı,kek,içli köfte,pizza gibi yiyecekler yapılmasının mümkün olduğunu gösterdi. Ülkemizde bu konuda kamuoyunun dikkatini çekmek,bayatlayan ekmeklerin değerlendirilmesi konusunda halkımızı bilinçlendirmek ,bayat ekmek kullanarak geliştirdiğimiz reçetelerimizi paylaşmak,yeni cözüm yolları üretmek ve ekmek israfına yol açan olası sebeplere karşı toplumumuzu uyarmak amacıyla yaptığımız çalışmalar çoğalarak devam edecek. Ekmek israfının önüne geçerek milli servetimize katkıda bulunmak için herkesin dikkatini bu konuya çekmek istiyoruz.Ekmek israfını önlemek için önce kendi evlerimizde basit önlemler alabilir ve ekmekleri israf etmek yerine; İhtiyacımız dışında alınan,elimizde kalan ekmekleri ihtiyac sahipleri ile paylaşabiliriz Onları farklı formatlara sokarak farklı menülerde değerlendirebiliriz Hayvan dostlarımızın da dışarıda aç olduğunu bilerek onlarla paylaşabiliriz.

     HERKESİ EKMEK İSRAFI KONUSUNDA DUYARLI OLMAYA DAVET EDİYORUZ.

Pazartesi, Şubat 13, 2012

GAMZE BİR ÇIĞLIK ATTI HADİ BİZDE YÜREKLERİMİZLE DUYALIM


Sevgili arkadaşlarım ''GAMZE BİR ÇIĞLIK ATTI HADİ BİZDE YÜREKLERİMİZLE DUYALIM''ne dersiniz???

3yaşında bir yavru,gencecik bir anne,çaresiz bir baba ve niceleri:((

İstekleri küçücük bir ilik nakli ile yaşamlarını sürdürebilmek ve bizlerin yapacağı sadece 1 tüp kan vermek .

Şimdi sizlerden istediğim lütfen aşağıda verdiğim linki tıklayın dinleyin ve eğer geçekten kan verebilecek durumdaysanız bu küçücük bizler için önemsiz ancak başka insanlar için hayat mücadelesi haline gelmiş hastalarımıza umut olalım.Bu yazımın altına o ya da bu mazeretlerinizi değil sadece gelmek isteyenler evt gelmek istiyorum diye yazsınlar bende gerekli bilgiyi Çapa Tıp Fakültesinden edineyim ve sizlere haber vereyim.Belirleyeceğimiz günler içinde Çapa Tıp fakültesine gidip kan verelim.

!!!VİDEO İÇİN TIKLAYIN LÜTFEN!!!

Ankara’dan ilik donörü olmak isteyenler: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İbni Sina Hastanesi, Akrabalık Dışı Kemik İliği ve Kordon Kanı Bankası Tel:(312) 508 24 44.

İstanbul’dan ilik donörü isteyenler: Çapa Tıp Fakültesi İlik ve Doku Nakli Merkezi

İzmir’den ilik donörü olmak isteyenler: Ege Üniversitesi Kan Merkezi irtibat no: 390 40 29 Randevu alarak gidiliyor.

Salı, Temmuz 26, 2011

Web sitemi ziyaret ettiniz mi???


Web sitemi ziyaret ettiniz mi???
Çoookkk uzun zaman sonra sizlere merhaba deme fırsatını buldum yeni bir haberle:)))
Nihayet beklenen web sitemi oluşturabildim:))Ziyaretinizi beklerim:)www.zuhalyalcin.com.tr Sevgi ile kalın...

Cuma, Ocak 01, 2010

BEMBEYAZ BİR SAYFA İLE HOŞGELDİN 2010


2009 yılı sanırım tüm dünya için nahoş bir yıl oldu nihayet kendisini uğurladık şimdi elimizde bembeyaz bir yılın ilk sayfası var umarım bu yıl hepimiz için ve dünya için pırıl pırıl bir yıl olur.
Sevdiklerinizle geçireceğiniz sağlıklı mutlu umutlu bereketli huzurlu barış dolu bir yıl olsun.
2009 yılının son pastalarından biri ile 2009'u uğurluyorum.
Canım arkadaşım,kardeşim,sırdaşım,meslektaşım sevgili Belma Canciğer Müjde için yaptığım doğum günü pastası gönlü gibi bembeyaz oldu ve 2010 karşılaması için en uygun pasta oldu bu pastayı da o halde hoşgeldin pastası yapalım:))



Pastanın en anlamlı yanı da sevgili arkadaşım Gani Müjde'nin notuydu:)
Zuhal'ciğim Belma'ya yapacağın pastayı aynalar kullanarak yapabilirsen çok sevinirim dedi.
-ok neden olmasın dedim:)
ve pastasını kesmeden önce eşine yazdığı kalp şeklindeki notunu hemen pastaya yerleştirdik:)
''Yeni yaşında da aynalara bakmaktan korkmayacak kadar güzelsin.
Seni seviyorum''
Bende sizi seviyorum güzel yürekli kardeşlerim:)Allah sizi hiç ayırmasın ve evlatlarınızla ömür boyu kurduğunuz o güzel yuvada mutlu etsin:)
İyiki doğdun iyiki arkadaşım sırdaşım oldun canım dostum.



Ve bu güzel geçen beyaz gecenin ardından hepimizi üzüntüye boğan kara bir haber geldi:(
Müjde ailesinin anneleri Naime Müjde teyzeciğimi gönlü ve yüzü kadar beyaz olan meleğimizi sonsuz yolculuğuna uğurladık:((

Yolun ışıklarla dolsun melekler öncün rabbimiz koruyucun olsun Naime teyzeciğim:(Sen de babama selam söylemeyi unutma:(
Nihayet kimseyi mutlu edemeyen 2009u uğurladık bütün umutlar 2010da.
HOŞGELDİN 2010

Çarşamba, Eylül 30, 2009

TÜM SEZON OYUNUMUZ ''VANİYALI İLŞKİLER'' TİYATRO SEVERLERİ İLE CUMA 20.30 PAZAR 15.00 SALON 2'de PROFİLO KÜLTÜR MERKEZİNDE BULUŞUYOR.






‘’ GECİKİYORUM…SORUNUM GEÇ KALMAK.
EVET…BEN YAPANA KADAR BİRİLERİ HEP BİR ŞEYLERİ YAPMIŞ,KAPMIŞ OLUYOR GALİBA.
BEN HAYATTA Kİ SORULARIN CEVABINI BULDUĞUMDA ,BAKIYORUM Kİ SORULARI DEĞİŞTİRMİŞLER…’’
SEMA

‘’ Oyunun yazarı Asuman Çakır son derece zengin bir duygu ve coşku belleğine sahip.
Bir yönetmen olarak onun belleğinde dolaşmak, araştırma yapmak ; çok keyifliydi.
Hele hele bu seyahat de oyuncu arkadaşlarımın, bu yolculuğu benimle birlikte yaşaması benim için bir onurdu. ‘’
ZİYA KÜRKÜT
HERKESİN HAYATINDA:
VANİLYA TADINDA,
VANİLYA KIVAMINDA,
VANİLYA MERKEZLİ,
VANİLYA AROMALI,
İLŞKİLER …
MUTLAKA YER ALMIŞTIR…
ALIYORDUR.
BİZDEKİLER İSE GÖNÜLLERDE, ZİHİNLERDE;TAD BIRAKACAK.

VANİLYALI İLİŞKİLER İLİŞKİLERE BAKIŞIMIZI TEKRAR GÖZDEN GEÇİRECEK, GEÇİRTECEK.

VANİLYALI İLİŞKİLER
YAZAN: ASUMAN ÇAKIR
YÖNETEN: ZİYA KÜRKÜT
OYNAYANLAR:
ASUMAN DABAK-UFUK ÖZKAN-ZUHAL YALÇIN-ROMİNA ÖZİPEKÇİ-ATİLLA IRGILATA

MECİDİYEKÖY PROFİLO KÜLTÜR MERKEZİ
EKİM AYI :
16-23-30 EKİM CUMA : 20:30
18-25 EKİM PAZAR : 15:00
SALON 2
VANİLYALI İLİŞKİLER, şehir yaşamının kadınlı-erkekli,gürültülü-patırtılı,itişli-kakışlı olma gerçekliğinin tanıklığını kadın karakter gözüyle yapan romantik komedidir. Oyunun konusuna gelince…
Sema günlük bir gazetede çalışırken işine son verilmiş bir yazardır. İşsiz geçen günlerin ardından 900 lü hatlarda çalışmaya başlar. Daha önce yazdığı dizi senaryosunun arkadaşı Pelin (Romina Özipekçi) sayesinde yapımcılar tarafından beğenilmiştir. Projedeki aksaklıların Pelin’in bulduğu yazar (Atila Irgılata) düzeltecek olan Sema bu sırada eve gelen tesisatçı Halim’i ( Ufuk Özkan ) yazar sanıp tam bir karışıklığın içinde buluvermiştir kendini. Tüm bu kaos yaşanırken Sema’nın tipik bir ev kızı olan yan komşusu Fidan’ın(Zuhal Yalçın) da gelmesiyle işler arapsaçına döner.

Profilo Alışveriş ve Kültür Merkezi
Mecidiyeköy
İstanbul
0 537 932 34 00

Pazar, Eylül 20, 2009

ŞEKER TADINDA BİR BAYRAM GEÇİRMENİZ DİLEĞİ İLE...

Çok eskide kaldı el öpmeler, kenarı dantelli mendiller içinde şekerler, avuca zor sığan kocaman 2,5 liralık bayram harçlıkları...


Postacının getirdiği, uzaktaki dostların bayramı kutlayan bayram kartları...

Aniden yok oldular, yittiler eskilerde bir yerlerde.

Yıllarca sadece seyahate gidenler tesadüfen karşılaştılarsa kutladılar birbirlerinin bayramlarını.

Artık bayramlar sadece birer "fırsat" oldu, yorgun bedenlerin dinlenmesi için...

Ve bir gün sanal alemle tanıştık ve yeniden hatırladık bayramlaşmanın keyfini...

Kenarı dantelli mendiller, parlak kağıda sarılı şekerler, madeni 2,5 liralık

bayram harçlıkları yoktu belki ama bir küçük haber vardı dostlardan; uzun süredir karşılaşmadığın, hala aynı adreste olup olmadığını bilmediğin...

Olsun...Sanal da olsa hatırlandığını, unutulmadığını öğrendiğin..

...Ve eski, tek yaprak bayram kartlarında yazıldığı gibi:






SEVGİYLE KALIN...

Zuhal YALÇIN

Pazar, Haziran 28, 2009

YAZ MOLASI:))


Kış aylarında bloğumu sık güncelleyemesem de yaz geldi blog da kısa bir yaz arasında diyelim ve kış sezonuna hazırlık yapalım dinlenelim:)))
KARNAVAL'IN TÜM DOSTLARINA İYİ YAZLAR...

Cuma, Mayıs 29, 2009

BUGÜN GELEN BİR MAİLİ SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM.LUTFEN OKUMADAN GEÇMEYİN!!!

DAMARLARIMIZ NEDEN TIKANIYOR!!!
Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün "kibrit kutusu kadar" reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr. Kenan Demirkol, A'dan Z'ye akıllı beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker, vücudumuzu, demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor; çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında yaşlandırıyor. Şekeri, gıda sanayiinden söküp atmak zor ama, işe evlerimizin kapısından başlayabiliriz!

Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında "prof." yazmıyor. "Ben üniversitede hocayım, burada hekim" diyor. Söz bir ara "kronometreli doktorlara" geldiğinde, yani 15 dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini alanlara çok şaşırdı.

Çünkü kendisi saat takmıyor, "dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin ederim" diye. Uzmanlık alanı, beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir "akıllı beslenme" uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin olduğu kadar, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor.

Peki beslenme nedir?

İlk aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90-60-90 arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru mudur? "Kibrit kutusu kadar" reçetelerini bir yana bırakıp, Demirkol'a: "Neden düşmandır şu ünlü üç beyaz?" diye sorduk. O, şekerle başladı.

"ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ PARALEL"

DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan kronik, aslında önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD'de 20 yaş üstü erişkinlerin yüzde 65'i ya şişman ya daha da ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp hastalığı, 11 milyon insanın şeker hastalığı, 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile, şeker hastası sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.

Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa'da ortaya çıktı, soğuk iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece kalorisiyle, şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal yapısıyla da çok tehlikeli. "Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım" demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına gereksinim yoktur.

"12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR"

- Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri doğru değil mi?
- Asla doğru değil.
- Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?
- Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar.

Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor. Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor. Şimdi 100'lerdeyiz, 120'de şeker hastalığı. Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet. Pankreas organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar. Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60'lı yaşlarda görülmesi beklenir.. Ama şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak alışkanlığıdır.

"KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR"

- Ama, beyin sadece glikozla beslenmiyor mu?
- Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle kemoterapi gören asla şeker yememeli.

Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker 'sakaroz', iki ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin salgılanır.

İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye.. Çok az enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek.

Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur.

Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda insülin salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika'da alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.

"MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME"

- Yiyeceklere ve içeceklere bunu tercüme edersek.
- Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş olduğumuz bir takım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz.

- Meyvelerin şeker oranları farklı değil mi?
- İncir ve muz en çok şeker içerenler. Ama onun dışındaki meyveler aşağı yukarı aynı.
- Okuyucularımız söyleşimizden sonra bir reçete çıkartabilirler mi? Bunu yemeyeceğim, şunu yemeliyim diyebilir mi? Bu sistemin içindeyken, nasıl başaracaklar bunu?

"HAYVANLARA YAPTIĞIMIZ..."

- Ben kendim yapmadığım şeyleri topluma anlatamam. Ben böyle ve de çok keyifli yaşıyorum. Sunulanlar içinde sağlıklı beslenmeyi bir şekilde yapmak mümkün.
- Aslında hayvanlar yapabildiklerine göre.
- Hayvanlar yapamıyor bu işi, Çünkü; hayvanları biz besliyoruz. Tıkıyoruz ahırlara "şunu yiyeceksin" diye hayvanlara hayvanlık yapıyoruz.
- Oysa tavuklar bütün gün eşelenir durur, ihtiyacı olanı seçer yerdi. Filler örneğin hastalandığı zaman belli ağacın yapraklarını gider yermiş ilaç niyetine.
- Evet bu tüm hayvan aleminde var. Kaliforniya Valisi bütün o rambo görüntüsüyle Amerika'da en aklı başında valilerden biri oldu. İki büyük atılımı oldu. Bir tanesi; okullarda meşrubat satışını yasakladı. İki; patates cipsinin üzerinde, "öldürücüdür" yazısı konuyor.

AMERİKA'NIN MISIRINI TÜKETECEĞİZ DİYE...

- Cips deyince öteki düşmana mı geçiyoruz?
- Yok, bir konu daha var. Son yıllarda yeni akım mısırdan şeker elde etmek. 1920'li yıllarda Amerikan başkanı "benim köylüm mısırdan kalkınacak" fetvasında bulundu. Gerçekten de çok büyük teşvikler verildi. Göz alabildiğince mısır ekildi. Dünya mısır ekiminin yüzde 40'ı Amerika'dadır. Bunu sadece hayvan yemi yaparak ya da başka yollarda tüketemeyince değerlendirme yolları arandı. Japonlar mısırdan şeker elde etmeyi keşfetti. Amerika hemen balıklama atladı bu yöntemin üzerine. Artık şeker endüstriyel. Sıvı olduğu için paketlenip satılamaz. Ama her türlü dondurma, meşrubat, şerbette kullanılıyor. Bakıyorsunuz şimdi baklavacı artık şerbetini kendisi yapıp dökmüyor. Kartal'dan fabrikadan hazır fruktoz şerbeti geliyor.

KOLESTEROL DÜŞMANLIĞI

- Ama bunun daha sağlıklı olduğu yazılıp çiziliyor.
- Maalesef. Şimdi bilgi çağındayız ya! Bence bilgiye ulaşmanın en zor olduğu çağdayız. Çünkü, ekonomik kazanç kaygısı her türlü bilginin üzerine binmiş durumda. O kadar büyük bir rant var ki, gerçeğe ulaşmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz.

Biraz önce dediğimiz gibi 15 gramdan fazla fruktoz yağa dönüşüyor ve bizi hasta ediyor. Nasıl demir paslanınca eskir, bu paslanmanın bilimsel adı oksitlenmedir. Vücudumuzdaki hücreler de oksitlenir ve yaşlanır. Birtakım gıdalarla oksitleyici, bir de bunu engelleyici maddeler alırız. Örneğin, üzüm çekirdeği. Gerçekten bu sistem bizim organizmamızın yaşlanmasını belirleyen, hastalanmasını, kanser gelişimini belirleyen ana faktör. Bakın bir kolesterol furyası aldı gidiyor. Kolesterol anne sütünde, yeni bir hayatın doğması için ana nesne olan yumurtada bolca var. Demek ki insan hayatının gelişme döneminde inanılmaz gereksinim var. Bakıyorsunuz kolesterol düşmanlığı sarmış ortalığı.

"KOLESTEROL MASUM, BİZ SUÇLUYUZ"

- Kolesterolün ölçüsü de zaman zaman değişiyor. Bunun modası olur mu?

- Bakıyorsunuz LDL 130'a kadar normalde. Üç sene sonra 100, şimdi de 60 olsun diyorlar. Yakında sıfıra indirecekler.. Aslında, kolesterol masum. Bizler suçluyuz. Fruktozu yani tatlı şekeri yiyerek oluşturduğumuz trigliseritler, kolesterolün oksitlenmesine sebep oluyor . Yağsız kuzu şiş yediğinizi varsayalım, yanında da meyve suyu içiyorsunuz. Sadece kuzu şişi yeseniz bir zararı yok, ama kırmızı etten aldığınız kolesterolü, meşrubattan aldığınız şeker trigliserite dönerek oksitlediğiniz için damar sertliği oluşuyor. Biz insanlara "kardeşim kolesterol zararlı değil. Ama oksitlenmesine izin verme" diyeceğimize, ilaç firmaları kolesterolü düşürecek ilaç keşfediyor. Biz masum olanı indiriyoruz. Eğer oksitleyici maddeleri düşüremiyorsak, oksitlenen maddeleri azaltalım. Ama esas insan mantığı ne diyor? Oksitleyen maddeleri azalt.

Yine oksitleyici bir madde, damar sertliği yapan doymuş yağ asidi. Bu madde yapay beslenen hayvanların sütünde var, depo yağlarında var. Ama bizim ineğimiz merada otlasa, doğru beslense doymuş yağ asidi sütte ve hayvansal yağda sıfır olacak. Dolayısıyla kolesterol oksitlenmemiş olacak.

ANTEP YUVALAMASININ FAYDALARI

- Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak da, süt yapacak da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez mi tüm bunlar?
- Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep böyle aldatılıyoruz. "Dünya nüfusu aç. Dünyayı besleyebilmemiz için yapay gübreye, yapay yeme ihtiyacımız var." Hayvansal proteini, tek kaynak olarak görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken bile protein almış oluyor. Hububat, baklagillerde bile protein var. Şimdi doktorlar bunu okur okumaz itiraz ederler. Derler ki "Esansiyel amino asitler vardır".

Yani hayvansal gıdada var olan, vücudun üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı protein yapı taşları, amino asitler vardır. Örneğin; mercimekli bulgur pilavı yaptığınızda bulgurda eksik olanı mercimekten, mercimekte eksik olanı bulgurdan alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış, ben de yeni gördüm, bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla birlikte pişiriliyor.

- Antep yöresinin yuvalaması gibi..
- Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin eksiklerini tamamlıyorlar.. Tam ete eşdeğer protein almış oluyorsunuz. Makro nutrientler yağ, protein ve karbonhidrattır. Mikro nutrientler ise vitaminler, mineraller, enzimlerdir. Bizim süte kalsiyum açısından ihtiyacımız var.


Eğer merada otlayan bir hayvanın sütüyse içinde bulunan omega-3'e ihtiyacımız var. Türkiye'de biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay yem üreticileri "biz dünyayı nasıl doyuracağız" yalanıyla kandırarak hayvancılığı katlettiler. Hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü neyle besleniyor, pancar küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor. Hızla kan şekerini yükselten, hayvanın yağlanmasına yol açan ve hayvanın şeker hastası olmasına yol açan bir beslenme şekli.

İNEK NE YEMELİ

Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur . Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur.

Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama batıda ekolojik hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor.

Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla barışığım, ne de AB'dekiyle. Ekolojik hayvancılık denince akla "ekolojik tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi" geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı? Yok.

- Demek Amerika'dakilerin varmış.

Orada da yok. İster ekolojik tarımla, ister normal tarımla elde edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi yanlış. Zaten hayvanın sütünün kötü olmasının sebebi hayvanın, karbonhidratı zengin, onu yağlandıran tarzda, mısırla beslenmiş olması.

O yüzden ekolojik hayvancılık dediğimizde yasalarımızın buna göre organize olması gerekiyor. Tanımlamamız gereken, türe özgü beslenme. Bir inek nasıl beslenir doğada? Öyle beslersek ineğin sağlıklı olmasını sağlarız. Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı olmasını sağlarız. Bütün doğada kendiliğinden yetişen yeşillikler omega-3 ağırlıklı yağ içerir. İnsanların eliyle ekilenler omega-6 içerir.

HAMSİYİ HANGİ YAĞDA KIZARTACAĞIZ

- Ne fark var arasında?
-. İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu hücre zarı lipo protein katmanla sarılı. Yani bir yağ bir de protein. Bu hücre zarındaki yağ ana madde olarak omega-3'tür. Tek tük omega-6 da içerir. Biz yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki insanın her gün 1 gram omega-3 alması gerekiyor. Omega-6 yağ asitleri ile omega-3 yağ asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle metabolize edilir. Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip çok omega-6 aldığımız için artık omega-3'e enzim kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçeği yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.
Kaynak: Wardom http://www.wardom.org/showthread.php?t=279852

Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3'e ayrılır. Doymuş yağ asitleri, tekli doymamış yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri. Çoklu doymamış yağ asitleri ikiye bölünür, onlar da omega-3 ve omega-6'dır. Bundan 40-45 yıl öncesi omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma söyledik. Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Fakat sonra anladık ki bu yağlar iyi kolesterolü de, kötü kolesterolü düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim kolesterol açısından sağlıklı olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki dengedir. İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan herhangi bir iyilik elde etmiş olmuyoruz.


DEPRESYONUN ÇARESİ

- İkisi arasında denge mi, fark mı önemli?
- Oran önemli. Omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz azıcık omega-3'ü de değerlendirmeden vücuttan hemen atıyoruz. Omega-3 olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre duvarı da omega-3'ten oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onla hücreyi onarıyor. Omega-3 yerine, omega-6 yağ asidi olan araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesi. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya uçacak.

- Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.
- Tabii. Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega-3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.

ÇAY VE ZEKA

- Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?
- Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında Türkiye'nin yarısı aptaldır lafı çok tepki yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek hoş olmadı, ama Türkiye'nin yarısında demir eksikliği, kansızlığı var. Demir eksikliği zihinsel eksiklik yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz Nesin haklıydı.

Türkiye'de çay tüketiminin de buna katkısı var. Demirin emilimini olumsuz yönde etkiliyor. Ama diğer taraftan çay iyi bir anti oksidan.
- Yemekten hemen sonra çay içme adetimiz var. Doğru mu?
- Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok. Yemekten hemen sonra çay içilebilir.
- Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra içmek gerektiği söyleniyor.

"ÇAYI ŞEKERSİZ İÇİN!"

- Üç saat. Ben tekrar omega-3'e dönmek istiyorum. Çünkü hayati bir olay. Omega-3'ün eksikliği insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp "inme" veya "enfarktüs" olmasına yol açıyor.

Bir yandan omega-3 kaynaklarımız çok azaldı Toplum olarak zaten balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6'yı çok tükettiğimiz için omega-3'ün yolunu kesiyoruz. Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığının oluşumunu kolaylaştırıyor.

- Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal yapısından dolayı mı, üretim hatasından mı?

- Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ asidi içerdiği için. Mesela zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri diyoruz. Bu yağ asitleri de yine kolesterolu oksitleyerek damar sertliği yapıyor. Diğer taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi bozuyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep oluyor.


"ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI"
- Acaba "tadı güzel" dediklerimiz bize dışardan dayatılan bir kavram mı? Güzel nedir?
- Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman size itiraz etmedi mi, "benim annem böyle yapıyor" diye?

- Ben güzel yemek yaparım..
- Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan alıştığı damak tadını arıyor. Belki dünyanın en kötü aşçısı annesi, ama insan neye alıştıysa onu arıyor.

- Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin kavramı bile ne kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir değer yüklediğimiz için güzel oluyor. Toplumda da dayatılan değerler var . Kola ya da hamburger için "bak bu güzeldir" deniyor çocuklara.
- Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih ediyorum. Çünkü; onlar yakın zamanda anne baba adaylarıdır.

SPOTLAR(ÖNEMLİ BİLGİLER)

"Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş olduğumuz birtakım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz."

"Türkiye'de gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten."

"Yapay yem üreticileri 'biz dünyayı nasıl doyuracağız' yalanıyla, hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü, pancar küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor.
Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı donmuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün asitlenmesine yol açar.


Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur.

Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama aradaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor.

Elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki insan her gün 1gram omega-3 alması gerekiyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçek yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.

Zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor.

Pazartesi, Mayıs 18, 2009

KARDELENLER AĞLIYOR :(((



TÜRKİYE'NİN BAŞI SAĞOLSUN, CUMHURİYETİN YETİŞTİRDİĞİ EN BÜYÜK DEĞERLERDEN BİRİNİ DAHA KAYBETTİK. YILMADAN YORULMADAN ONUN KALDIĞI YERDEN MÜCADELEMİZ SÜRECEKTİR.

Cuma, Mayıs 15, 2009

Tefal Actifry Etkinlikleri #1 Ana Yemek...

Yine bir etkinliğe yetişemedim:(((Allahım benim sorunum herşeye geç kalmak sanırım.
Halbuki günler öncesinden hazırlamıştım ama Belçika'dan ve Amerika'dan ayrı zamanlarda misafirlerim geldi,oyun seyircisi ile İst'da buluştu şimdi bol bol turneye çıkıyor derken zaman yine su gibi akıp gitti.
Actifry artık mutfağımın baş köşesinde hemen hemen evde olduğum hergün bir şekilde kullanımda:)Geçen gün rahmetli anneanneciğimin ne zaman yemeğe gitsem çok sevdiğimi bildiği için yaptığı tavuk ciğerini denedim sonuç:MÜKEMMEL
Benim gibi bu lezzeti sevenlerdenseniz denemenizi şiddetle tavsiye ederim:)
Bol yağ içinde kızarmayı seven tavuk ciğerlerim bu kez çok az yağ ile eski usulden bile daha lezzetli hale geldi.

TAVUK CİĞERİ

1paket 400gr.(benim paketim bu kadardı)Tavuk ciğeri
1 tutam tuz
1 tutam kırmızı pul biber
1tutam kekik
1/2 yemek kaşığı sıvı yağ


Makinamızı 20 dak.ya kurup pişmesini bekliyoruz.Diğer yanda bol limonlu göbek salata hazırlıyoruz iki lezzet birbiri ile çok iyi örtüşüyor :)
Bakla ve yoğurdumuzu da buzdolabından çıkarıyoruz:)İşte akşam yemeğimiz hazır:)

AFİYET OLSUN...

DOMATES_BİBERLİ BAHARATLI KEMİKSİZ TAVUK İNCİK

Yine yorgun bir iş dönüşü ne yapsam diye düşünürken aklıma dolabımda birgün önce aldığım tavuklar geldi. Hemen buzdolabından çıkarıldı,maharetli Actifry'ımızın kapağı açıldı tavuklar,biber,domates,tuz,köri,kekik ve pul biber ve 1 yemek kaşığı sıvı yağ eşliğinde 25 dak bir güzel pişirildi:)Sonuç:HER ZAMAN Kİ GİBİ MÜKEMMEL:)

AFİYET OLSUN...

Pazar, Mayıs 10, 2009

TÜM ANNELERİN VE BU İÇGÜDÜ İLE YARATILMIŞ TÜM BAYANLARIN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN.


Ne kadar büyümüş olsam da ben senin hep küçük kızınım,hep hassas noktanım,hep korunulması gereken en değerli varlığınım,hep şımartılması gerekenim,hep endişe edilmesi üstünde titrenilenim hep hep hep...
Canım annem sen bu hepler için koşuşutururken öyle bir dünya yarattın ki bana HAYATIM oldun.
İyiki varsın,iyiki benimlesin,iyi ki annemsin.

SENİ SEVİYORUM ANNECİĞİM.

TÜM ANNELERİN VE BU İÇGÜDÜ İLE YARATILMIŞ TÜM BAYANLARIN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN İYİKİ VARSINIZ İYİKİ HAYATIMIZSINIZ.

********************

AYRICA ÇOK SEVDİĞİM BİR YAZIYI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTİYORUM UMARIM BEĞENİRSİNİZ:)


Sabah bulaşık yıkarken ellerimin annemin ellerine ne kadar benzediğini
fark ettim.
Benzemekten de öte; tıpatıp aynısı olmuşlar..
Ergenlik çağlarımda (hakikaten çekilmez bir yeniyetmeydim) annemin
ellerine sinir olurdum.
Ya da şöyle diyelim: Sinir olduğum bir milyon sekiz yüz kırk altı şeyden
biri de annemin elleriydi.
Kadıncağızın beni sinir etmek için ellerine özel olarak yaptığı bir şey de
yoktu.
Uzun kırmızıya boyanmış cadı tırnakları falan veya lime lime olmuş tırnak
etleri gibi bir durum da yoktu.
Sadece şekilsizdi. Yani güzel değildi. Ve ben buna sinir olurdum.
'Hah' dedim kendi kendime 'şimdi senin de bir sıpan olsaydı o da sinir
olacaktı ellerine. Yeterince güzel değilmiş diye..'
Şimdi ise o eller biraz daha elimin içinde kalsın diye ne numaralar
çekiyorum...
Yok üşüdüm, tutsana elimi, yok kremi fazla sürdüm, alsana birazını,
tırnakların uzamış, törpüleyeyim mi..

Aslında düşününce, eller dışında da anneme her geçen gün daha çok
benziyorum.
Eskiden çok umurumda olmazdı şimdi evde ufacık bir dağınıklık olsa
sıkılıyorum.
Sabah kalkar kalkmaz temizlik yapmaya başlıyorum.
Hesapça çay demleninceye kadarki vakti değerlendirmiş olacağım.
Çay zift oluyor, ben hâlâ bir yerleri siliyorum.

Aynı annem gibi ben de masa örtülerini düzeltmeden yanlarından geçmiyor,
hoh yapıp silmeden aynalara bakmıyor, yerden gübür toplamadan
ilerleyemiyorum artık.

Aynı onun gibi sabah kalkınca uzun uzun camdan dışarıya bakmadan güne de
başlayamıyorum.
Esnafla iki kelimenin beli kırmazsam aynı onun gibi eksik iş yapmış
sayıyorum kendimi.

Daha az süsleniyor ama tıpkı onun gibi daha çok bakım yapıyorum.
Eskiden tek bir nemlendiriciyi üç kereden fazla kullanamayan ben artık
her gün sabah akşam sürüyorum.
Üstelik fındık tanesi kadar miktar, oldu artik ceviz tanesi kadar! Rimel
ise kurumak üzere..

Bu kadarla kalsa yine iyi.. Arkadaşlarımdan çok bitkilerimle konuşmama
ne diyorsunuz?
Ya da yalnızsam on iki dedi mi en şahane filmi bile seyrediyor olsam
kapatıp cup yatağa giriyor olmama?
Veya çantamda vızıldayan bir çocuğa verilmek üzere BONBON taşımaya
başlamama?

Ben de şaşırıyorum ama gerçek.
Annemde dalga geçtiğim ne kadar şey varsa hepsini ben de yapıyorum
artik!...

Tek kaygım şu: Bir gün ben de YOĞURT KAPLARINI biriktirmeye başlayacak
mıyım acaba?
Aklımın almadığı tek şey bu. Bütün dolap içleri yıkanmış, kurulanmış
yoğurt kaplarıyla dolu.
Hepsi küçük kuleler şeklinde üst üste dizilmiş, kuzu kuzu bekliyorlar. .

Kapakları da elbette mevcut.
Onlarca değil yüzlerce!

Ne diyeyim...
Bir gün elimdeki yoğurt kabını deterjanlarken anlarım herhalde kap
biriktirmenin esbab-ı mucibesini.. .

***

Bu yazıyı geçen sene yine bu günlerde yazmıştım..
'Anneler günü' vesilesiyle biraz değiştirerek yeniden yayınlamak
istedim..
Çünkü hatırlatmak istedim ki annelerimizde kızdığımız, kırıldığımız,
dalga geçtiğimiz, hafife aldığımız,
lüzumsuz gördüğümüz, saçma bulduğumuz ne kadar huy, alışkanlık, arzu,
istek varsa
bir gün hepsini kendimiz de edineceğiz . şakanızı, siteminizi yaparken
bunu unutmayın istedim.
Üstelik bazen sadece alışkanlıklar değil bahtlar da annelerden kızlara
miras kalabiliyor.
İyi veya kötü..

Onları eleştirirken, yargılarken bunu da düşünün istedim..

Çünkü..

Ben..

Artık..

YOĞURT KAPLARINI BİRİKTİRMEYE BAŞLADIM...:)

Cuma, Mart 27, 2009

DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN VE BABACIĞIM SENSİZ GEÇEN ÖZLEM DOLU 7.YILIM RUHUN ŞAD OLSUN:((



Kutlu Olsun

"Ben bir sahne işçisiyim, bir ağır işçi. İşim gereği gece-gündüz çalışırım, buradan sizlere en güzel, en doğru, en çağdaş ve gerçekçi bir oyunla ulaşmak için... Bir oyun, bir oyun daha, bir oyun daha... Böyle mutlu geçer ömrüm, yeter ki siz burada olun ve birlikte kotaralım oyunumuzu. Birlikte gülelim, birlikte ağlayalım, birlikte coşalım, şaşalım, sevinelim ve birlikte düşünelim. Oyunun sonunda tiyatronun o vazgeçilmez gizemi içinden, alkışlarınızla, birlikte uyanalım. Güzel bir oyun sonrasının tatlı yorgunluğu içinde zevkle göz göze gelelim.

Şimdi biraz dertleşelim. Son yıllarda Türk Tiyatrosu adına olumlu olumsuz pek çok konuşmalar yapılıyor. Kimileri seyircinin giderek düzeysiz komedilere şartlandırıldığını, hele hele özel tiyatroların, gişe kaygısı nedeniyle ucuz prodüksiyonlarla yetinmek zorunda kaldıklarını, bunun da sanatsal bir erozyon olduğunu savunuyor. Kısmen doğru olabilir ama tüm yokluklara karşın sanat heyecanı ile hala perde açabilen özel tiyatro yapımcılarımızın ve sanatçılarımızın verdikleri mücadele göz ardı edilemez.

Bazılarıysa 'güldürü, güldürü, güldürü' diyor. 'Seyirci artık gülmek istiyor, düşünmek istemiyor' diyerek seyircilerimizi küçümsüyor. Gene bazıları da 'maaşlı memurdan sanatçı olmaz' diye ödenekli tiyatrolarımızı hedef alıyor. Oysa onların ana tiyatro niteliğini ve Türk Tiyatrosu'nun kurucusu olduğunu unutuyor. Oradan yetişen birbirinden değerli büyük sanatçıların varlığını görmüyor.

Bazı güzel insanlar da başlangıçtan bu yana Türk tiyatro sanatçılarının içinde çok büyük yetenekler olduğunu savunuyor ki aynı kanıdayım. En ilginç olanı da bazı çok bilirler, 'artık hiç kimse tiyatro yazmıyor, tiyatro yazarlarımıza ne oldu?' diye bir yanılgıdan yola çıkıyor. Bu çok önemli, çünkü yazarsız tiyatro olmaz. Bence bunu birlikte çözeceğiz, ama önce yazarlarımızı dinleyerek. Çünkü çok değerli ve büyük tiyatro yazarlarımız var.

Bu arada bazı tiyatroseverlerimiz, 'ah nerede o eski tiyatrolar, o eski oyunlar, o eski tiyatro sanatçıları' diye yerinip yerinip duruyor. Oysa çevreye dikkatle baksalar gençleri görecekler. Bir değişimin, bir gelişimin yaşandığını fark edecekler. Genç tiyatrocular iş başında. Hepsi de yetenekli, yürekli ve cesur. Bir araya gelip kendi özgün tiyatrolarını kuruyorlar. Yazıyorlar, oynuyorlar ve devamlı perde açıyorlar. Ben onlara 'safkan tiyatrocular' diyorum.

Ve gene diyorum ki günümüzün sanal ortamlarına karşın, Türk Tiyatrosu tüm gerçekliğiyle dimdik ayakta. Yeni ve çağdaş bir Türk Tiyatrosu hızla kendini bütünlerken, taptaze ve kararlı bir jön Türk, tiyatronun müjdesini veriyor. Çoğu tabuları yıkan bu özgür soluklu tiyatronun temelinde insanoğlunun gerçekleri var. Ama her şeyden öte, ülkemizin ve ülkemiz insanının iç güzelliği, kadirbilirliği, kaderciliği ama en umutsuz anlarda bile, o şaşmaz iradesi, kararlılığı ve sağlamlığı var.

'Sanatçı alnında ışığı hisseden insandır' diyor Büyük Önder. Bizler o ışığı sizlerden alıyoruz. Ve dünya durdukça, kim ne derse desin, her söze verilecek en doğru cevap buradan olacaktır, tiyatro sahnelerinden. Çünkü sizler buradasınız. O halde çalsın son ziller, açılsın perdeler..."

Okuduğunuz yazı
27 Mart Dünya Tiyatro Günü için
Tiyatro ve seslendirme sanatçısı NEDRET GÜVENÇ tarafından hazırlandı.


SENSİZ GEÇEN ÖZLEM DOLU 7.YILIMIZ BABACIĞIM SENİ ÇOOOKK ÖZLEDİM ÇOOKK:((
RUHUN ŞAD OLSUN...

Çarşamba, Mart 25, 2009

SAĞLIKLI PATATES KIZARTMASI MI?? KOMİK OLMAZ ÖYLE ŞEEEYYY:((AMAAAAA OLUYORMUUUŞŞŞ:)))

Sağlıklı yaşamayı kim istemez??

İnanıyorum ki istisnasız hepimiz isteriz:))

Eee insanoğluyuz isteriz istemesine de ne kadar sağlıklı yaşamak için mücadele veririz o da ayrı konu:((

Tabiki sağlıklı yaşam için bir çok formül var ama biz yemek bloğu olduğumuza göre mutfakla ilgili olan kısmı bize en uygun olanı:)

Şimdiye kadar diyet tarifler de ekleyin bloğunuza diyen bir çok kişi oldu belki haklılardı ancak verdiğim cvp hep aynıydı size uygun olan tarifleri z.yağ ile denerseniz belki bir nebze olsun faydası olur:))
Cvp beni bile tatmin etmezken sanırım bana bu öneriyi getirenleri de şimdiye kadar hiç tatmin etmemiştir.

Şimdiiii diyette olanlar,çocukları olanlar,ileri yaştakiler,gençler kısacası sağlıklı yaşamak isteyen herkes bu yazıyı okumalı:)))

Mutfaklarımızın dostu Tefal 1kaşık zeytin yağ ile ne kadar patates kızartabilirsiniz?
sorusuna bizlere sadece 1 kaşık zeytinyağ ile 1kg patatesi sağlıkla kızartabilirsiniz cevabını verdi::))

Geçtiğimiz günlerde Tefal ActiFry Ürün Müdürü Sevgili Zümrüt TAMER hnm.dan bir mail geldi yeni ürünlerini tanıtım amacı ile bir aktivite düzenleyeceklerini ve katılıp katılamayacağımı sordular.Elbetteki cevabım memnuniyetle katılırım oldu:)

Ancak 1-2 kez büyük alışveriş merkezlerinde tanıtım amacı ile bu üründe patates kızartmaya çalıştıklarını görmüştüm fakat o kadar çok tadabilmek için talep vardı ki o patatesler yenebilmişmidir bilemiyorum:))en azından ben cesaret edip o kalabalığa yaklaşamamıştım:)
Ama açıkcası aklıma da hiç yatmamıştı nasılsa benim sağlıklı patates yeme formülüm vardı:)1kaşık zeytin yağ ile bol patates harmanlanır ve baharatlarla lezzetlendirilip fırına atılııııırrr:)))

Meğer öyle değilmiş ben kendimi kandırıyormuşum sağlıklı olmasına sağlıklıymış benim formülüm ancak gelgelelim ben patateses kızartmasının tadını unutmuşum:(Ta ki geçtiğimiz Cumartesi günü ActiFry'la tanışana dek kendimi oyalıyormuşum fırındaki patatesle:)

Gelelim Cumartesi günü neler yaşadığımıza :))
Mutfak Sanatları Atölyesi’nden içeri adım atar atmaz çok sıcak bir karşılama komitesi Tefal Ürün Müdürü çok zarif bir hnm olan Zümrüt Tamer hnm. ve güleryüzlü yardımcıları ile karşılandık:)Hoşbeş sohbet derken kenara bir çekildiler kiiii

Eyvaaaahhhh yine mi biz yemek yapacağız bu nasıl tanıtım:(((Siz yapsaydınız da biz yeseydik olmazmıydı:((şöyle Cumartesi gününün keyfini çıkartsaydık birileri hazır bizi düşünmüşken yemek hazır hazır önümüze gelseydiiii:((
Ne yapalım başa gelen çekilir dedik:))ve bizim için özenle hazırlanan tezgahlarımızın başına geçtiikk eh anlaşılan kurtuluş yok:))Allahdan bu işi seviyoruz:))



Davet edilen diğer blog arkadaşlarım sevgili Sweetkitchen,MissÇilek,Devletsah,Zeytinağacı,Hünerli Bayanlar,Mutfak Sırları,Yemekbahane,Mutfak Meleği,Benim Mutfağım,Ordan burdan Hayattan,Burçin'in Denemeleri,Kakaolu Pasta,İlker'in Mutfağı,Mutfak Atölyem ve Kakao Bulutları ile tanışıp ayak üstü sohbet ettik.Bu kadar maharetli hanım bir araya gelirde oturup sohbet edermi??:))tabiki ayakta olacağız:)))
Önlüklerimizi taktık ancak herkes de ilginç bir ifade -inanasım yok ama görelim nasıl kızaracak patatesler ifadesi:)))



Önlükler takıldığına göre artık iş başı yapabiliriz:)
ActiFry Ürün müdürü sevgili Zümrüt hnm çok kısa bir tanıtım yapıp nasıl kulanacağımız hakkında bizleri bilgilendirdi.Kısa bir konuşmaydı çünkü tezgahlarda mucizeyi yaratan ActiFry'ın kullanımı çok pratik di:))



Bu küçük sağlık küpünün hemen hemen tüm parçaları ki bu da ana gövde,tutacak ve kapakdan oluşan üçlü çıkabilir parçaların bulaşık makinasında rahatlıkla yıkanabiliyor olması,ActiFryın bir zaman programı haricinde ısı ayarının olmayışı,rahatlıkla içinde metal aparat kullanılabileceği asla çizikler oluşmayacağını ( çizikler oluşmasada ben yine de elektrikli aletlerde tahta yada slikon kaşık kullanma taraftarıyım) ve istediğiniz anda kapağını açıp kontrol edebilme özelliğinin olduğunu söyledikten sonra bizi Şefimiz Mehmet Beyle tanıştırdı.



Sempatik ve güleryüzlü Şefimiz Mehmet beyde o gün için bizlere yaptıracağı mönüyü saydıkdan sonra keyifli yemek yapımı aşamasına geçtik:)
Önce taze kekikle tatlandırdığımız patateslerimizi kızarttık.




Altın sarısı görünümünde ve sadece 1 kaşık yağ ile inanılmaz lezzetli bir o kadar da sağlıklı patates kızartmalarımız olmuştu:))
Daha sonra mönümüzde yer alan Kuzu etli Çoban Kavurmayı yapmaya başladık.Tamam patates başarılıydı ancak et konusunda ki endişelerim açıkcası devam ediyordu bakalım nasıl olacak.Sivri biberlerimizi ve domateslerimizi küp küp yaptık ActiFry'a aktardık,baharatlarla lezzetlendirdik etlerimizi de ilave edip başladık kızartmaya.
İlginç mutfağı kaplayan yoğun bir koku yok,duman yok anladık ki bu küçük sağlık küpünün başka bir mahareti de bu özellikleri küçücük bünyesinde barındırıyor olmasıymış:)



Etlerimiz pişerken boş durmadık elbet:)Bir yandan da güle oynaya sohbet ede ede
Keçipeynir ve dereotlu muska böreklerimizi sardık hatta sarmakla kalmayıp onları birazda difrizde dinlendirdik meğer başka bir özelliği de ActiFry'ın hafif difrizde bekletilen yiyeceklerin (sadece 10-15 dakika kadar)çok daha başarılı pişirdiği ve içine pişirilmek üzere konulan gıdaların dağılmadan pişirebildiğini öğrendik:)



Enfes Çoban kavurmalarımızı dürüm yapıp,çıtır çıtır çok lezzetli ve yine sadece yarım kaşık yağ ile kızarttığımız sağlıklı böreklerimizi yerken diğer yandan tamam yeter bu kadar sağlık dedik ve başladık kabak tatlısını yapmaya:))
Meğer bu tarif de fazla kalori içermeden ve sağlıklı pişme usulüne sahipmiş:)
Çok az toz şeker ve pekmezle lezzetlendirip bir güzel pişirdiiikk:))



Aynı tezgahı paylaştığım ve anlattığım bu lezzetli ve sağlıklı yemekleri el birliği ile yaptığım tanışmaktan da son derece mutlu olduğum sevgili Sweet Kitchen(Begüm'cüğüm)ile de hatıra fotorafımızı çektirdik:))



Bakmayın o kadar uzun uzun anlattığıma hani bazı tarifler vardır ya yazarken ve okurken gözümüzde büyütürüz ama yapmaya kalktığımızda o kadar da meşekatli bir tarif olmadığını görürüz işte bizim cumartesi günü ActiFry'la tanışmamız yazarken uzun oldu ama paylaşırken inanın keyifli olan 3 saati nasıl o kadar çabuk geçirdik hiçbirimiz anlayamadık doğrusu:))

Şimdi sıra sizlerin ActiFry maceralarında:))

Biliyorum bir çoğunuz benim gibi 1 kaşık zeytin yağ ile 1kg. patates kızartması olurmu diye ön yargılı olabilirsiniz ama oluyormuuuuşşş .

Unutmayalım ki sağlıklı yaşam önce mutfaklarımızda başlıyor ve damak lezzetlerimizden ödün vermeden rahatlıkla kullanabileceğiniz bir ürün ActiFry.

İnanıyorum ki aklınızdan çok pahallı bir ürün diye geçirenleriniz de oluyor.
Evet ucuz değil ancak unutmayın ki sağlığımızdan pahallı da değil.
Önermesi bizden uygulaması sizden:))


KENDİ TARİFİNİ KENDİN YARAT:))
NE VARSA SENDE VAR TEFAL:))